3 Şubat 2011 Perşembe

Bir önceki yazıya devam...

Hayatımda verdiğim en büyük ödün: bir adam için ve sadece ona güvenerek doğduğum, büyüdüğüm, tanıığım şehirden ayrılmamdır. Neredeyse hiç tereddüt etmeden, o zamana kadar sınırlar içinde yaşadığım hayattan inanılmaz bir cesaret göstererk ayrıldm. Çok güzel hayallerim vardı. Çünkü " hayat cesurları sever" di. Ben hep öyle bilirdim. Çoğu zman da hayatımın yolunda gitmeyişini cesaret göstermememe ve insanlara yeterince güvenmememe bağlardım. Sonsuz güvendim ve herkesi şaşrtacak bir cesaret göserdim. Bu memleketinden istanbula gitmek gibi bir şey değildi çünkü, herkesi tek tek ikna da ettim. İnsan bir şeye gerçekten inanınca ikna gücünün sınırı olmuyor. Sonra ne oldu? Ne olduysa oldu işte, ne olduğu belli bunları yazdığıma göre. Bu arada bu gidişimin gerçek nedenini ben ve ondan başka kimse bilmez. Hala bilmez.
Ben deneyselci insan hala bundan çıkarmam gerekn sonucu bulmaya çalışırken yakalıyorum kendimi. Yani insan güvenmemeli mi? Veya ödün vermemeli mi? Cesur değil garantici mi olmalı, bencil mi olmalı?
Bakıyorum da... Öyle belki. Bize hayatı böyle öğretmediler vardır ya öyle hissediyorum. Bu denememde çok anlayışlı, çok olgun, çok aşık, sonsuz güven duyan oldum. En çok burada zarar gördüm. Çünkü bu saydığım listenin sonu bir parça daha ödün vere vere paspas olmaya gitti. En çok sevdiğim, en güvendiğim adamda öldüm. Şimdi kalkıp tekrar denemek o kadar yavan ki.. Deneyecek bir şey kalmamış gibi artık. Kara melek olma vakti..Ama olmayacağım. Yenilgiyi kabul etmekle başlayacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder