9 Mart 2011 Çarşamba

bi kenara yazdım..

Bilemiyorum bazen aklım yetmiyor
Tüm akılları toplasam bir aşk etmiyor

Kazım Koyuncu

8 Mart 2011 Salı

bu masal da benden olsun. Uzun zaman bir masalcıyı dinlemenin ganimeti..

Ezber bozduran ilişki diye birşey var değil mi? Kendimi "kaybedenler kulübü üyesi" gibi hissetmekten bunaldım çünkü. Önceler diyordum ki, hayır, ortada kanmak, inanmak, yalan falan yok. Her şeyin bir açıklaması var mutlaka ve bütün bunlar benim şu anda bilmediğim-anlamadığım ani bir gelişmenin sonucu. Bu da demek oluyor ki ben, beni sevdiğine emin olduğum bu adama inanırken hata yapmadım. Koşullar engel oldu.. yani yersen..
Yeni yeni şekillenen başka bir kavrayış var zihnimde. O da bu adamın koşullar göğüs germeyi beceremeyen bir iyi niyetli veya anasının gözü sahtekar bir çakal olmasıyla çok ilgilenmiyor. Tamam biraz yalancı gözüyle bakmaya meyilli ve öfkeli...Hem ona hem kendime.nasıl bu kadar gözün kör olabilir, nasıl bu kadar yalan söyleyen bir adama, onun iyi niyetine ve aşkına inanabilirsin diye beynimi yiyor. Her şey ve herşey tersken, zorken, hatta çirkinken..Niye bu kadar sevdin? Koşulların güçlüğüne o kadar gözümü kapadım ki bir süre sonra göze aldığım bu şeyin her türlü güçlüğe değeceğine, yoksa benim böyle bir işe asla kalkışmayacağıma önce kendim inanmak istedim. Aslında beni tanıyanlar çalkantıların kadını olmadığım için bu işi böyle kabullenmişlerdi zaten. Gözümü öyle bir kapamışım ki ancak attan düştüğümde uyanmışım. Yazık ki düştüğüm yer de tam cehennemin kapısıymış diyemeyeceğim. Çünkü ben zaten upuzun bir süredir cehennemin alevleri arasındaymışım. Gözlerimi kapamış o çok güvendiğim, içinde hiç kötülük olmayan, hiç durmadan bizim için uğraşan adamın "bir yol buldum!" diyerek gelip beni kucaklayıp çıkarmasını bekliyormuşum. Hatta çıkarması için inat ediyormuşum. İçten içe beni alevler arasına koyanın o olduğunu bilerek ve inkar ederek..Çünkü çıkarsaydı, kendimi doğrulayabilecektim. O iyi biri, ben iyi biriyim, aşılması gereken zorlukları aştık, artık herşey yolunda diyebilecektim.
Ben yolumdan dönmedim. O dörtnala çıkışa koştururken beni savurdu yolun ortasında. Şimdi sorsan kimbilir ne gerekçeleri vardır kendince. Bir şeyi değiştirir mi? Hayır.
Ben masallarla yaşamazdım, sihirine kapıldığım bir masalcı tanımadan önce. Yine de bilirim küçüklüğümden, iyi prensler -masal bu ya, cehennemde bırakmaları gerekirse prenseslerini- bunu başka türlü yaparlar. Bu yüzden sebepler, gerekçeler, koşullar, mecburiyetler beni ilgilendrimiyor. Beni, baş etmem gereken bir kamyon yük altındayken hepsini bir kenara koyup baş etmem gereken bir ayrılış biçmiyle bırakman ilgilendiriyor. Varolan koşullarımda malesef benim kör olmuş gözlerimin de sorumluluğu var. Ama en azından kendi çıkış kapımı aramam için bırakırken her şeyin dah da zor olmasına sebep olmayabilirdin. Ben en çok bunun hesabını soruyorum senden, tek bir kelime etmeden ve ettirmeden gidişinin. Ömrümün sonuna kadar da soracağım. Çünkü, tam da bunun, en ufak bir özrü olamaz.

4 Mart 2011 Cuma

ayrılığın 1. ayı psikozu

Daha seyrek yazmaya başladığımı gördüm, tarihlere bakınca. Görünüşte umut verici. Sanki artık daha seyrek doluyorum gibi. Ama ben o işyerimdeki ajandaya da yazıyorum son zamanlarda. Daha önce o felaket ayında yazdıklarımı okumuştun, herşeyden sonra. "Daha iyi anlamak için" demiştin. Sanki yine okuyacaksın gibi yazıyorum. Ne saçma.
Ben aslında hala eve, sen geldin mi acaba diyerek giriyorum. yatak odasına giderken kendimin bile duyamayacağı iç sesimle "bugün de gelmemiş" diyorum. Kendimin bile duyamayacağı iç sesle, çünkü duysam çok kızarım kendime...
Ben aslında her gece uyumadan önce telefonuma aynı bakışı atıyorum..."arar mı" diye..telefon hattıyla sinyal gönderdiğimi mi zannediyorum, bilmiyorum.
ben gece yastığına sarıldığımda, seni düşünmediğimi, bunun senin değil, benim yastığım olduğunu, sadece biraz temasa ihtiyaç duyduğumu tekrarlıyorum kendime. Aslında her gün başka bir halini hatırlıyorum, bana sarıldığın ve hatta o yastıkları bana aldığın...
Ben bugün çok zayıfım. Neden bilmiyorum.. Kendimden saklayamıyorum salaklığımı bugün.O filmi izlersem ağlar mıyım insanların ortasında, o şarabı içersem ne hale gelirim diye düşünüyorum. Bi de o şarabı içerken sen "ben geldim, kapıdayım" der misin diye...
Sonra da diyorum ki : desen ne değişecek?

İlk ve tek bedduam

Bu sıralar ayakta kalmak için sürekli olarak bir şeyler diliyorum. İstiyorum, olsun istiyorum, çok istiyorum. Diğer taraftan bilmiyorum, bu istediklerim beni kurtaracak mı? Birşey atladığımı biliyorum.
Bana kazılan mezara girdim, üstümü kim örtecek?
Bunu tek başıma ben yapamam. Anladım, kabul ettim. Birlikteyken de olacaklara razıydım, ayrıldık, şimdi de razıyım. Çukurumda duruyorum. Kapatsın üzerimi toprak. Yapabildiği kadar daha nefessiz bıraksın. Öldürsün canlı canlı. Hayat peşimi bıraksın bir süre. Acele etmiyorum.
Ama malesef kazdığın çukuru kapatmak senin işin. ben içerideyken kendi üstüme toprak atamam ki. başladığın işi adam gibi bitir önce. Bitir de öleyim tamamen. Eksik kalan işte bu. Ölmeden yeni hayata başlanmaz.
İçimden geçeni duymazlıktan geliyorum sürekli. Onun yerine diliyorum da diliyorum. O zaman sinmiyor işte içime. İçimden geçen şu halbuki: Senin de nefesin yarım olsun. Aldığın her soluk yarım kalsın. Gülerken, başını yastığa koyduğunda, yerken, içerken, nefes aldığın her an hatırla. Beni ve bana yaptıklarını. En çok son yaptığını hatırla. Hiç unutma. Benim ruhum yeniden doğana kadar yanacak, seninki sonsuza kadar kavrulsun. Kötü insanlar kötülük yapar, can acıtırlar; sen beni iyi olduğuna inandırarak kanattın. Aklında ve kalbinde birer düğüm, hiç unutturmasın, hiç rahat bırakmasın ruhunu. Ta ki bana kendini affettirene kadar.